İstanbul yedi tepeli şehir… Yedi tepesinin de ayrı hikâyesi olan medeniyetlere kucak açmış, insanların doğumuna, evliliğine, hayat telaşına ve nihayet ebedi yolculuğuna şahit olmuş, güzel ve yalnız bir şehirdir İstanbul. Şairlerin çoğunun aşkına, kimisinin de Tevfik Fikret gibi hiddetine nail olmuştur. “İstanbul’u Dinliyorum” diyerek herkesin diline düşmüştür Orhan Veli’nin dizeleriyle.
Bir gelenin bir daha kopamadığı, ayrılmak istemediği bu tarihi şehrin her biri eşsiz güzellikte olan semtleri de gezilmeye görülmeye değerdir. Fener ve Balat semtleri de bu muhteşem şehrin iki mihenk taşıdır. Sokaklarından tarih taşan bu iki semt sizleri girdiğiniz an kucaklar ve bambaşka bir zamana götürür.Fener Balat turunda buraları görmek için eşsiz bir fırsat.
Camilerin, kiliselerle yan yana olduğu hem Bizans’a hem de Osmanlı’ya ait eserlerin bir arada bir arada bulunduğu bu iki semt Osmanlı İmparatorluğu’nun hoşgörüye dayanan devlet yönetiminin de aynasıdır. Fatih Sultan Mehmet’in 1453’te fethettiği bu güzel şehir Fener- Balat-Cibali semtlerinin farklı dinlere ve milli kimliklere sahip insanlarını bir araya getirerek dostça yaşayabilecekleri bir yuva olmuştur. Camilerin, kiliselerin ve sinagogların aynı topraklarda birbirinden çok da uzakta olmayan sokaklarda bir arada bulunduğu, insanların birbirinin dinine saygı duyduğu bir bölgedir.
Fener Semtinin Cazibe Mekânları
Fener semti İstanbul’un fethedilmesinden sonra İstanbul’dan ayrılmayan Rumların yerleştiği ve çevre semtlerdeki Müslümanlarla, Musevilerle barış içinde yaşadığı bir İstanbul semtidir. Semtin Bizans İmparatorluğu döneminde Petrion olan ismi deniz kenarındaki bir fenere atfen Fener şekline dönüşmüştür. Ortodokslar için büyük önem taşıyan semt mimari açıdan da İstanbul’un kıymetli semtlerindendir. Hem Osmanlı eserlerini hem de Rumların eserlerini bir arada bulundurur. Fener semtinde gezilecek görülecek mekânların başında gelen Fener Rum Patrikhanesi adeta semtin simgesi haline gelmiştir.
Rumlar İstanbul’un fethedilmesinden sonra yerleşme yeri olarak bu patrikhanenin çevresini seçmişlerdir. Hala aktif olarak hizmet veren patrikhane mimarisiyle ve dekoruyla ziyaret edenleri kendisine hayran bırakır.
İstanbul’da camiye çevrilmeden hala faaliyet süren bir başka ibadethane de Moğolların Meryemi Kilisesi diğer adıyla da Kanlı Kilise’dir. Moğolların Meryemi Kilisesi adını Roma İmparatoru’nun kızı Maria’dan alırken Kanlı Kilise adını ise İstanbul’un fethi sırasında yaşanan çarpışmalarla kana boyanan sokaklardan almıştır.
Moğolların Meryemi Kilisesi’nin hüzünlü bir de hikâyesi bulunmaktadır.
Kiliseden çok da uzak olmayan Fener Rum Lisesi ve Ortaokulu da Fener’in önemli mekânlarındandır. Bu okula tuğlalarının renginden dolayı Kırmızı Okul da denmektedir. Bölgeye yerleşen Rum nüfusun çocuklarına dini eğitim vermek için açılmış olan okul günümüzde Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı hale getirilmiştir. Az sayıdaki öğrencisine hizmet vermeye devam eden okul İstanbul’un mimarisine katkıda bulunan karakteristik bir yapıdır.
Moğolların Meryemi Kilisesi’nin bulunduğu yokuşun aşağısında ise bizleri bir renk cümbüşü karşılar. Kiremit Caddesi Evleri olarak bilinen bu yapılar şehrin de yüzü haline gelmiştir. Dimitri Kantemir Evi bir başka deyişle Dimitrie Cantemir Evi gayrimüslim bir Osmanlı vatandaşı olan musiki ustası, Boğdan Eyaleti valisi Dimitrie Cantemir’in evi olup daha sonra müzeye dönüştürülmüş yapıdır. Fener semtinde gezilecek görülecek keşfedilecek yerler bunlarla sınırlı değildir.
Bir Yunan tapınağı girişini andıran mimarisiyle dikkat çeken Özel Maraşlı Rum İlköğretim Okulu semtte önemli bir yere sahiptir. Oldukça görkemli olan yapısı sebebiyle sonradan okula dönüştürüldüğü düşünülse de yapı başlangıç itibariyle de okul olmak için inşa edilmiştir.
Balat’ın Gezilip Görülecek Yerleri
Fener semtiyle iç içe geçmiş kaynaşmış bir semt olan Balat ismini Rumca “palation” yani saray manasına gelen bir sözcükten alır. Zamanla söylene söylene günümüzdeki şekline bürünmüştür. Balat semti Yahudilerin yoğun olarak yaşadığı bir semt olup civar semtlerdeki farklı milli ve dini kimlikteki insanların barış içinde varlığını sürdürdüğü bir semt olmuştur. Semt son zamanlarda daha çok ilgi görmeye başlamış pek çok kişinin ziyaret ettiği turistik bir yapı kazanmıştır.
Mahalle kültürünü yaşatmasıyla, renkli evleriyle, tarihi binalarıyla ve son zamanlarda artan cafe ve mağazalarıyla İstanbul’un gezilecek mekânları listesinde üst sıralara yerleşmiştir. Balat’ta çok sayıda tarihi yapının yanı sıra görüntüsüyle ve ürünlerinin hoş kokusuyla sizi içine çeken mekânlar da bulunmaktadır.
Bu mekânlardan birisi de Tarihi Taş Fırın’dır. Tarihi Taş Fırın 1923’ten günümüze kadar varlığını sürdürmeyi başarmış ender yapılardandır. Sizi içine çeken davetkâr mekânlardan birisi Balat Turşucusu bir diğeri ise 1937 senesinden beri hizmet veren Köfteci Arnavut’tur.
Dünyadaki tek demir kilise olan Sveti Stefan Kilisesi aynı zamanda ilk prefabrik yapılardandır. Bu kilise Bulgarların özel izinle inşa ettirdikleri bir yapı olup “ Demir Kilise” de denmektedir.
Semtte Osmanlı mimarisinin örneklerine de rastlamak mümkündür. Bunlardan birisi olan Tahta minare camii de semtin renklerinden olup Fatih Sultan Mehmet tarafından inşa edilmiştir. Bu caminin yanında bir de Osmanlı döneminde inşa edilmiş hamam bulunmaktadır. Semtin hoşgörüsünün ve yardımseverliğinin bir göstergesi olan Hobbit House ise “paylaş kurtul” düşüncesiyle açılmış bir açık müzedir. Hem gezip hem de elinizde bulunan kullanmadığınız eşyaları ihtiyacı olanlarla paylaşabileceğiniz bir mekân olan Hobbit House aynı zamanda organik kahvaltı seçeneği sunan bir cafe işlevi de görmektedir.
Fener semtindeki evlerin bir benzerine Balat’ta da rastlanmaktadır. Bu evler UNESCO Kültür Mirası kapsamına alınarak restore edilmiş son zamanlarda da oldukça fazla insan tarafından rağbet görmüştür.
Merdivenli Yokuş Evleri olarak anılan bu evler fotoğraf çekmek isteyenlerin de uğrak yeri olmuştur.
Balat’ta ayrıca antika severlerin de ilgisini çekecek bir mekân olan Çıfıt Çarşısı da bulunmaktadır. Bu çarşının yer aldığı sokakta Ahrida Sinagogu da yer almaktadır. Sinagogun yukarısına çıktığınızda da Haliç’in eşsiz manzarasıyla Molla Aşkı Manzara Tepesi sizi karşılamaktadır. Bu teras Molla Aşkı Camii’nin hemen önündeki çay bahçesinin Haliç’i gören manzarasına sahiptir. Bu manzara Balat’a gezmek için gelen herkesin görmesi gereken güzellikte bir manzaradır.
Balat Surp Hreşdagabet Ermeni Kilisesi de Balat’ta bulunan ibadethanelerden birisidir. Hreşdagabebet Ermenice baş melek anlamına gelmektedir ve bu kilise Mikail ve Cebrail’e adanmış ayinlerle şifa dağıttığına inanılan hala faaliyetlerini sürdüren bir Ermeni kilisesidir.
Balat üç dine ait eserlerin yan yana bulunduğu eşsiz bir İstanbul semtidir. Bu durumun en güzel örneklerinden birisi de aynı semtte bulunan Ferruh Kethüda Camii ile Hz. Cabir Camisi’dir. Ferruh Kethüda Camii Mimar Sinan tarafından inşa edilen arkasında bir de güneş saati bulunan camiidir. Hz Cabir Camisi ise daha sonraları camiye çevrilmiş 9. Yüzyıla ait eski bir kilisedir. Caminin önünde bir de çeşme bulunmaktadır. Ayrıca Ferruh Kethüda Camii’nde olduğu gibi bir de güneş saati barındırmaktadır. Bu cami de semtin mimarisinin güzel örneklerinden birisidir.
Balat için değişilmez mekânlardan birisi de yüz yirmi yıllık tarihiyle değerli bir yapı olan Agora Meyhanesi’dir. Bu meyhane 1890 senesinde kurulmuştur. Pek çok insanı ağırlamış olan bu yapıyla aynı ada sahip başka meyhaneler de vardır. Balat tarihi mekânlarıyla olduğu kadar kültür kaynaşması yönüyle de önemli bir semt olmuştur. Hak ettiği değeri geç elde etse de günümüz İstanbul’unun vazgeçilmez mekânlarından birisi olmuştur
Comments