Yapılan bir kültür gezisinde gezdiğimiz yerlerin sayısından, ihtişamından ya da konumundan ziyade mekanların bize anlattığı olayları, aşkları, hikayeleri ya da sanatsal faaliyetlerin nasıl bir zeka ürünü olduğunu bilmemiz olaya bambaşka bir boyut kazandırarak yağacağımız gezinin manasını tamamlayacak ve hafızamızda asla unutulmayacak etkilere sahip olacaktır. Özellikle İstanbul gibi buram buram tarih kokan Bizans ve Osmanlı’nın göz bebeği bir şehri turla gezerken çok çok iyi okumak ve bize neler anlattığını duymamız gereklidir.
Anadolu hisarında yürüyüş turu esnasında İstanbul’ un bize neler göstereceğini hangi mekanlarla tanışacağımızı buyurun beraber inceleyelim:
KÜÇÜKSU KASRI
Anadolu Hisarı Gezilecek yerler arasında ilk sırada bulunur.Anadolu Hisarı bulunduğu konum itibarı ile ve Boğaziçi’ nin ilk yerleşim tarihi Bizans’ a dayanan sevimli, güzel yerleşkedir.
Küçüksu ve civarını Osmanlı padişahları “ hasbahçe” olarak kullanmışladır. Özellikle IV.Murad buraya olan sevgisini belirtmek amaçlı “Gümüş Selvi” ismini vermiştir. Sultan 1. Mahmud döneminde Divittar Mehmet Paşa padişaha sunmak amaçlı onun bu sevdiği Hasbahçe’ de denizin hemen kıyısına iki katlı ahşap saray yaptırmıştır. Yapı, 3. Selim ve 2. Mahmud dönemlerinde de onarılarak kullanılmıştır.
Osmanlı Devletinin özellikle gerileme döneminde batıya olan hayranlık mimariye de yansımış ve Sultan Abdülmecid bu eski ahşap yapıyı yerine bugünkü Küçüksu Kasrı’ nı inşa ettirmiştir. Mimarı Nikogos Balyan olan kasr, toplam üç kattan oluşmaktadır. Yığma ve kargir tekniği ile yapılan yapının bodrumu kiler amaçlı mutfak ve hizmetçilerin kullanımına ayrılmış; diğer katlarda ise ortak bir alana açılan dört odadan oluşan yapısı ile tam bir Türk evi planını yansıtmaktadır.
Kasrın denize bakan yüzü süsü ve duruşuyla Boğaz’ a tarihimizden ayrı bir köşe sunmaktadır. İçerisinde karşınıza çıkacak Avrupai tarzda mobilyaları, tabloları ile halıları Küçüksu Kasrı’nı eşi benzeri olmayan bir sanat müzesi haline getirmiştir.
MİHRİŞAH SULTAN ÇEŞMESİ
Küçüksu Caddesi üzerinde yer alan tarihi çeşme Küçüksu Kasrı’nı da tamamlayan ender yapılardan birisidir. Padişahların Küçüksu Kasrı’na olan sevgileri önemli vakitlerini burada Hasbahçe adı verdikleri yerde geçirmelerine sebep olmuştur. Bu güzel yöreye aşık 3. Selim’ de annesi Mihrişah Sultan adına bu çeşmeyi yaptırmıştır. Günümüze kadar kendi orijinal güzelliğini koruyabilen ve Boğaziçi tarihi resimlerinde kendisine en çok yer bulabilen eserdir.
Çeşme figürü, islamiyette yapılan hayrın devamlılığı anlamında en çok tercih edilen hayratlardan biridir. Bu sebeple bir hanedan üyesi annesi için neden bir çeşme yaptırır diye düşünecek olursak; annesinin adına yapılan bu çeşmede yüzyıllar boyu susuzlar su içsin hayrı devam etsin ve su olmasa dahi annemin ismi bu çeşme ile yad edilsin şeklinde çok ince bir fikir ortaya çıkar.
Mihrişah Sultan Çeşmesi geniş yüzeyinde bulunan tuğralar 3. Selim’ e aittir. Çeşmenin dört tarafında toplam otuziki satır kitabe vardır ve bu kitabeleri Hafif Mehmet Paşa yazmıştır.
MİHRİŞAH SULTAN CAMİİ
1750 Yılında 2. Mustafa’ nın eşi Mihrişah Sultan tarafından yaptırılan camii 2. Mahmut’un isteği üzerine 1835 te yenilenmiştir.
Küçüksu kasrı’ nın devlet büyüklerinin kullanımına açılması sonucu camii cemaatinde azalma yaşanmış ve bilinmeyen bir sebeple minaresi yıkılmıştır. Cumhuriyet döneminde ise çok partili sisteme geçişin arkasından lokal olarak kullanılması halkın büyük tepkisini çekmiştir.
2013 yılında Küçüksu mesire alanını canlandırma amaçlı yapılan çalışmalar ile cami aslına uygun şekilde inşa edilip 2014 te tamamlanmıştır. Tam 84 yıl sonra Mihrişah Sultan Cami tekrar esas amacı ile kullanılmaya başlandı.
ANADOLU HİSARI
Sultan Yıldırım Bayezid tarafından Bizans’ ın Karadeniz üzerinden yardım almasını engellemek amacıyla İstanbul Boğazı’nın en dar noktasındaki tepeye yaptırdığı ilk hisarımızdır. Asıl kale, iç kale duvarları ile üç kaleden oluşmaktadır.
Osmanlı tarihinde çok büyük öneme sahip olan Anadolu Hisarı, Yıldırım Bayezid’ in Ankara Savaşı’nda mağlup olması sebebiyle oğlu Süleyman Çelebi belli bir müddet burada saklanmıştır. 2. Murad Han Haçlı ve Macar ordusunu durdurmak amaçlı yola çıkan Osmanlı ordusunun Rumeli’ ye geçmesi buradan kontrol edilmiştir. 2. Murat Han Yalova yoluyla buraya kadar ulaşmış ancak Rumeli’ ye geçerken Çandarlı Halil Paşa’ nın karşı kıyıdan top ateşi açmasıyla yerine ulaşabilmiştir.
İstanbul’un fethinden sonra da Anadolu Hisarı’nın tam karşısına yapılan Rumeli Hisarı ile Boğaz’ın Karadeniz girişi tam anlamıyla kontrol altına alınmıştır. Özellikle Karadeniz’ de sağlanan hakimiyet sonrasında önemini yitiren hisar, zamanla duvarlarına yaslanan ahşap evlerin içerisinde oldukça romantik bir havaya bürünmüştür.
Yerleşim alanı olarak kullanılmaya Fatih döneminde askerler tarafından kullanıma açıldığında başlanmış zamanla sivil halkın da yerleşmesi sağlanmıştır. Günümüzde Beykoz Belediyesi sınırları içerisinde yer alan hisar restore edilerek son halini almıştır.
MUHAŞŞİSİNAN CAMİİ
Anadolu Hisaro’ nın bulunduğu semtte bulunan cami 1574 te Muhaşşi Sinan Efendi tarafından yaptırılmıştır. Gerçek ismi Sinanüddin Yuusuf Bin Hüsameddin Efendi’ dir. Amasya’ dan medrese tahsili için İstanbul’ a kadar gelmiş biridir.1547 de İstanbul’ a kadı, 1551 de Anadolu Kazasker i olmuştur. Kadı Beyzavi’ ye ait tefsiri haşiye ettiğinden dolayı “Muhaşşi” lakabı ile anılmaktadır.
Tek minareli ve tek şerefeli olan Muhaşşisinan cami 2018 yılında restore edilmeye başlanmıştır.
FATİH SULTAN CAMİİ
Anadolu Hisarı’nın bulunduğu bölgede Güzelce Hisarı’ nın tamiri sırasında Fatih Sultan Mehmet tarafından yaptırılan camidir. Yanmasından kaynaklı 1885 te 2. Abdülhamid’ in emri ile onarılmıştır. İstanbul Şehremini Emin Bey döneminde hisar iskelesi önündeki meydan düzenlemesi çalışması esnasında yapı yıkılmıştır. Bugün bulunduğu yere yeniden inşa edilmiştir.
Fatih Sulan Camii’nin çok yüksek kare kesitli bölümün üzerine, Tarihnüvis Muhtar Efendi’ye ait bir kitabe bulunmaktadır. İçeriği ise şu şekildedir:
Çünkü yanıp oldu harab, ihyasına kıldı şitab
Sultanı faruki cenab, Abdülhamit Hanı zeman ,
Kıldıkça mü’minler namaz, itdikçe aşıklar niyaz
Ömrü hümayunu diraz, kılsun Hüdai müstean
Muhtar tes’ id eyledi, tarihi muaccen söyledi,
Lütfetti tecdid eyledi, bu cami şahi cihan (1301- m.1885)
TARİHİ EVLER
Beykoz denildiğinde akla ilk gelen yemyeşil maviye komşu doğal güzellikleridir. Tabi ikinci sırayı tarihi evleri almaktadır. Buram buram tarih kokan ahşap evler günümüze kadar gelmiş olsalar da gerekli ilgiyi göremedikleri için kaybolmaya yüz tutmuş vaziyettedirler.
İstanbul’ un en uzun sahili olan Beykoz Sahili’ nin kıyı ve arka şeridini oluşturan tarihi evleri gördüğünüz esnada bir anda kendinizi Osmanlı’nın sokaklarında dolaşıyor gibi hissedeceksiniz.
OSMANLI MEZARLIKLARI
Osmanlı Döneminde padişahların gözbebeği, has bahçe olarak kullandıkları ve belirli aralılarla gelip kaldıkları Beykoz günümüzde de bu tarihi havasını korumaktadır. En eski Osmanlı mezarlığı olarak bilinen Göksu yakınındaki hicri 1069 tarihli mezar taşına sahip olan Anadoluhisarı Mezarlığıdır. Yüşa Türbesi Kabristanı, Çakmak Dede Mezarlığı Gazi Yunus Mezarlığı, Şahinkaya Mezarlığı, Kemer üstü mezarlığı, Kanlıca Mezarlığı, Akbaba Mezarlığı, Paşabahçe mezarlığı ile Garipler Mezarlığı’ nda günümüze kadar gelen üç binden fazla eski yazılı mezar taşı Beykoz’da yaşayan tarihin ne ölçüye sahip olduğu hakkında önemli bilgi veriyor.
KETEN KENDİR HALAT FABRİKASI
Cumhuriyet Dönemi’ nde Selanik’ten İstanbul’ a yerleştirilen mübadil birkaç arkadaş bir iş fikri ararken Beykoz’un sahilden içeri kalan kesimlerinde o dönemde Paşabahçe Cam Fabrikasını, tekel rakı ve ispirto fabrikasını, Beykoz Kundura fabrikası kurulmuştur. Aslında mübadil arkadaşlar Cam fabrikasına yatırım yapacakken Atatürk’ ün bu işi İş Bankası’na verileceğini duyurması üzerine mübadil arkadaşlar 1933 te Keten Kendir Sanayi A.Ş yi kurmuşlardır.
Çok ortaklı kurulan fabrika 500-600 kişilik kadrosuyla ( bazı kaynaklar 100 kişiden bahseder) tüm Türkiye’ nin gemilerinin halat ihtiyacını karşılayacak üretimi sağlamışlardır. Halatın ana maddesi kenevir ve sisal Kenya’ dan, Kastamonu’ dan da keten getirtilmiştir.70 ‘li yıllarda ucuz naylon ipinin kullanımının yayılması ile rekabet oluşmuştur. Ancak fabrika rekabet açısından gerekli hamleleri yapmaktan geri durmuştur. Bu şekilde 15-20 sene kadar üretim azalarak çalışmış ve en sonunda satılmıştır. Keten Kendir Halat Fabrikası satıldıktan sonra da tarihi önemine rağmen korunamamıştır. Hatta fabrika girişindeki pirinç levha dahi yerinde bulunamadığı söylenmektedir.
BEYKOZ ÇÖMLEKÇİLERİ
Beykoz’ un doğal yapısının bir diğer öğesi çömlekçiler. Killi topraktan yapılan çömlekler Göksu yöresinde neredeyse lokantaların çoğunda yemek sunmak açısından büyük bir zevkle kullanılan çömlekler ve güveç çeşitleri; müşterilere dumanı üstünde yemek sunmak için vazgeçilmez bir değer haline gelmiştir.
MERYEM ANA AYAZMASI
Tam adı Panayia Vlaherna Ayazması Meryem Ana olan kilise; yabancı turistlerin ziyaret ettiği kadar yerli turistlerin de ziyaret etmesi gereken tarihi bir mekandır. Nasıl ki onlar Hristiyan olmasına rağmen bizim ülkemize geldiklerinde bizim dinimizi ibadethanelerimizi araştırıp ziyaret ediyorsa biz de yurt dışına gidince aynı şekilde birçok kilise ziyaretinde bulunuruz. Ancak bizim bu kültürü görmemiz için illa yurt dışına gitmeye ihtiyacımız yok. İstanbul başta olmak üzere Türkiye tarihi boyunca Müslüman ve Hristiyanların bir arada yaşadığı medeniyetler tarihine sahiptir. Camiler olduğu kadar kiliseleri de vardır. Bu memleketin insanları olarak kendi tarihimize sahip çıkarken kiliseleri de asla gözardı etmemeli aynı özenle yola çıkmamız gerektiğini hatırlatarak Meryem Ana Ayazması hakkında birkaç bilgi vermek isteriz.
MS 453 yılında dönemin imparatoru Marcian tarafından yaptırılan kilisenin girişinde bir çardak bulunmaktadır ve içeriye girişler buradan sağlanır. Şu an da bulunan kilise orijinal hali değildir ancak 150 yıllık bir tarihi vardır. Ayazma kelime manası olarak kutsal su manasındadır. Bu ayazmadan gelen suyun kutsal olduğuna inanılmaktadır. Bununla beraber ayazma üzerinde “sadece yüzünü değil günahlarını da yıka” manasında bir yazı yer almaktadır.
Ayazma ile ilgili anlatılan birden fazla hikaye bulunmaktadır. En bilinen rivayet ise bundan 1400 yıl evvel Avarlar İstanbul’ u kuşşatığı sırada bir Cuma akşamında Meryem Ana’ nın yüzü beliriyor ve kuşatma başarısız olunca kayboluyor. Başka bir rivayette ise kilise içindeki Meryem Ana heykelinde bulunan örtü açılıyor ve geri kapanıyor. Bu olayın kuşatmadan sonra bir daha gerçekleşmediği belirtiliyor. Bu sebeple kilisede ayinler Cuma günü yapılmaktadır. İstanbul’ a gelen herkesin mutlaka görmesi gereken tarihi ve dini motifli harika bir mekandır.
Gezimize katılmak için
Comments