top of page

Fransa Cannes'dan Midilli'ye Seyir Defteri Yazı Dizisi-7

Agropoli - Messina, Sicilya ve Crotone, Calabria


Ve bingo!... Tekneyi otopilota bağlayıp, teknenin başında çocuk gibi ayakları denize doğru salıp, biraz keyif yaparken birden dibimde 6-7 yunus balığı bitiverdi... Biri bebe... Anasının yanında hoplayıp, zıplıyor. diğerleri de bir aşağı, bir yukarı müthiş kıvraklıkla yüzüyorlar... Aslında sanki hiç çaba sarfetmeden hızla gidiyorlar gibi. Teknenin hızına göre bir aşağı, bir yukarı, bir sağa, bir sola gidiyorlar. Bazen zıplıyor, bazen yavaşlıyor ve su yüzüne çıkınca birden nefes alıp, tekrarlıyorlar oyunlarını. Hatta bazen yan dönüp bizimle göz göze de geliyorlar. Bize çocukluk heyecanı ve mutluluğu yaşatıp, geldikleri gibi kayboluyorlar. Tabi bu fırsatı kaçırmayıp, hem fotoğraflıyor, hem videolarını kaydediyorum bizim için yaptıkları gösterinin...https://www.facebook.com/mustafa.cavusoglu/videos/10156113594540693/Bu seyirde hedefimde üç şehir var, denizin durumuna göre, bunlardan birine gireceğiz. Deniz harika ve ben de en uzak noktaya gitmeye karar veriyorum. Ama uzun yollar insana acayip yorgunluk veriyor. Marinalara varmadan önce, arayıp fiyatı falan soruyorum, yer var mı, yok mu diye bakıyorum (Hep sözünü ettiğim tecrübeli kaptanların tavsiyeleri doğrultusunda. Tabi tatsız sürprize gerek yok...)... Tropea’ya varınca, VHF’den anons ediyorum ama tık yok... Yanıt alamıyorum. Ben de laz kafasını biraz zorlayıp, akaryakıt istasyonuna yanaşıyorum (gece 2)... Sonra da kafayı vurup, uyuyorum. Akaryakıt istasyonunun kapısında 10:00’da açıldığı yazıyor. Yani zamanım var. Uyukumu alayım bari. Saati 09:30’a kurup, uyukuya dalıyorum beşiğimde...

Sabah adam geliyor ve dolduruyorum depoyu... Sonra da basıp gidiyorum... Marina ücretinden de böylece yırtıyoruz tabii ki... :) Bu sefer hedef Messina... Sicilya’nın Messina Boğazındaki şehri... Ama söylendiği kadar da seviyorum bu şehri. Büyük şehri bazen özlüyor insan. Napoli’yi hiç sanıyorum... Gitmesem de olurdu ama Messina güzel... Marina görevlisi canla başla yardım ediyor. Finger Pontoon’diyorlar... İskeledeki bir çıkıntının yanına yanaşıyorsun... Sonra dört bi yandan bağlayıp tekneyi, bitiriyorsun işi. Bu tip marinalaran en kötü yanı, aşağıya atlayıp, yukarıya tırmanma zorunluluğu... Allahtan hala elimiz ayağımız tutuyor ve gücümüz yetiyor :)Messina’da meydanlar yaşıyor. Yemek yemeğe gittiğim yer insan kaynıyor. Hatta bir restoranın meydanın neredeyse içindeki açık bölümünde gençlerden oluşan bir müzik topluluğunun konseri var. Ama bir çok profesyonel halt etmiş onların yanında. Böyle güzel çalınıp, söylenir mi kardeşim! Bitene kadar ben de kalkmıyorum masadan. “Zaten kalk git!” diyen de yok... Bu şehirde yaşayabilirdim... (sanırım)...Ve tabi Messina’nın da vadesi doluyor. Hava güzelken çıkmak lazım. Marina çalışanları iyiydi ama marina rüzgara ve dalgalara açık, çok sallandık. Gitmek o açıdan ayrıca yerindeydi tabi... Koca boğazdan sağdan sağdan ilerleyip, sonra karşı kıyıya geçtik, ordan da köşeyi sola dönüp, çizmenin tabanında ilerleyip, topuğa doğru bir gece boyunca yol aldıktan sonra, yine güneş doğdu. Dalgalar çok geniş, deniz çok geniş bir sinüs grafiği gibi hareket ediyor. Crotone’yi de geçip, Lueca’ya doğru 20 mil kadar gidiyoruz ve deniz denizliğini gösteriyor. Tüm tahminler iyi görünürken, deniz “Hayır ben iyi olmayacağım!” diyor... Tahminler altına yapıyor bu arada ve ben yine düşünmeye başlıyorum. Dalgalar gittikçe büyüyor. Rüzgar tam karşımızdan (her zamanki gibi) 15 knot ve gittikçe çoğalıyor gibi... Ben alışık değilim böyle şeylere :) Karşıdan gelin rüzgar, ilerleyişimizi zorlaştırıyor ve tabi dalgalar daha sert karşılıyor. Ve gittikçe büyüyor dalgalar. Önümde hala en az 10 saatlik bir yol var... Ben de 5 saatlik gittiğim

yoldan, geri dönme kararı veriyorum. Rüzgar artık arkadan itiyor ama dalgalar gittikçe büyüyor. Hava kararıyor. Yağmur da yağmaya başlıyor mu! Tek tek gelsenize yiyosa!!! Yok ama hepsi toplanmış ve üzerimize üzerimize geliyorlar... Ben yine hep iPhone, hem chartplotter yardımı ile daha önce çalıştığım Crotone’yi hedefliyorum. Her şeyim yedekli. Eğer chartplotter bozulursa, iPhone’de seyir uygulamam var, o da denize düşerse, iPad’de aynısı var. O da beni terk ederse, haritalar var... Denizin ortasında zor harita ile uğraşmak ama var işte... Zar zor Yeni Limana (Porto Nouvo) giriyorum... Süt liman ama rezil bir yer... Endüstriyel bir alan... Koca vinçler ve üstelki sert denizden sonra girdiğimiz yerde batık tekneler de insanın moralini bozuyor. Hepsi parçalanmış ve yelkenliler yan yatmış. Görmezlikten geliyor ve demirimi atıyorum. Tuttumu diye de kontrol etsem ve hatta emin olsam da, iki saatte bir çıkıp çevreme bakıyorum. iPad’de hala aynı yerde görünmemize rağmen, yine de kendi gözlerimle görmek istiyorum. Yatarken iPad’ı başucuma koymuştum, off-line çalışıyor Navionics denizcilik (deniz haritaları, derinlik etc değerleri, marinalar, hareket, hız değerleri, falan filan) uygulaması ile. Navionics onda da var ve tekne hala aynı yerinde görünüyor...

Sonra demirden, balıkçıların yanaştığı iskeleye yanaşıyorum. İskele yüksek ve bizim altı usturmaçadan, iki tane geniş usturmaça yapıyorum üç üç birbirlerine bağlayıp, iskele yüksek ve deniz seviyesinden de 15 cm gibi bir çıkıntı var. Usturmaçaların orjinal genişliği yeterli değil. Balıkçılarınki çok büyük balon gibi. Aklıma üç-üç bağlamak geliyor ve oluyor da :) Artık iki tane büyük usturmaçam var. Saat 12 değil, laz aklı hala çalışıyor tabi...Şehre inip, eski limana gidiyorum. Ordaki marina görevlisini buluyorum. Tabii ki İngilizce tık! Yine de pazarlığımı yapıp, adamla anlaşıp, tekneyi oraya götürüyorum. Ohhh rahatladım. Su var, elektrik var, wc ve duş var... Şükür... Çamaşır makinaları da olduğu için (her bir yıkama 5 Eur... yuh!)... Ama yıkamadan yapamam... Her şeyi yıkayıp, yumoşun mis gibi kokusunu içime çekiyorum ve rahatlıyorum... :) Bizim ailede yıkama ve paklama bir tutku bir hobby :) Deterjanlar doğaya zararlı olsa da, onları çerçeveletip, duvara asacak kadar çok seviyoruz...

Crotone insanı da güler yüzlü... Allah razı olsun! Bir amca bize en iyi pizzacıyı tarif ediyor. Oraya gidiyorum. Manyak iyi davranıyorlar. Adam neredeyse elleri ile yedirecek... İtalya’da yediğim en iyi pizza idi.. Ne Napoli, ne Roma, illa da Crotone Pizzası :) Tabi biz Türkler her yerdeyiz. Ve vefalıyız da... Gittiğimiz yerleri ve orada bize iyi davranan insanları hayırla anar ve unutmayız. Bizimkiler de unutmamışlar ve kart göndermişler. Dükkan sahibi de onları bir güzel yerleştirmiş tezgaha; bir Türkiye Bayrağı, bir Sultanahmet Meydanından kart var... Algılarımız hep açık bizim. İlla da bizden bir şeyler arıyoruz, bir bayrak, bir manzara, bir Türkiye işareti... Görünce seviniyoruz. Ben böyle bir şeyi başka milletlerde görmedim :) “Aaaa bak Türk Bayrağı!” :)

Pazarları severim... Ordaki pazarı da keşfediyorum ve bir şeyler alıyorum. Yarın yemek yapacağım. Mantarlar çok cezbedici ama cesaret edemiyorum. Ya zehirliyse... Başladığım yolculuğu bitirmeliyim. Bir mantarın, mantarlığına gelemem :)

Bu arada bizim ikinci miço da terk ediyor tekneyi... Denizi daha bir sakin bekliyormuş, zor gelmiş... Sanırım bir çok kişi yelken olayını sırf romantizm olarak görüp, yanılıyorlar. Deniz her zaman süt liman değil, her zaman aşk, her zaman duygu, her zaman “haha ha, hi hi hi” değil :) Kaldık ama yine yalnız başına... Daha önce yaptık, yine yaparız Evvel Allah!... Hz.İlyas ve Hz.Yunuz yüzü suyu hürmetine yardım eder Yaradan:)Hava Pazartesi sabahına kadar sert... Burada bekleyeceğim.. Hatta öyle bir rüzgar var ki limanda, tekne oraya buraya sallanıyor. Koç boynuzları kopmaz herhalde ama bendeki paranoya, ya koparsa! Yok yok kopmaz... İkide bir dışarı çıkıp bakıyorum, yelkenler yerinde mi, bir şey uçabilir mi, halatlar hala sıkı sıkı bağlı mı etc .. :) İki uzun geçişim kaldı Yunanistan’ın Korfu Adası’na... Yunanistan’a varınca, sanki eve varmış gibi hissedeceğim gibi geliyor... Hadi Yunanistan... “Se agapo poly!” ... Geleceğim inşallah

23.10.2015

18 görüntüleme
bottom of page