top of page

Fransa Cannes'dan Midilli'ye Seyir Defteri Yazı Dizisi-6

Napoli - Agropoli


Bu şehrin adı Yunanca gibi. Dillere ilgimi tanıyanlar bilir. “Agro”, bilindiği üzere tarım’ı çağrıştırıyor, “poli” de şehir. Artık siz gerisini düşünün.

Bu limanda iyi kazık yediğimi söylemeliyim. Fakat helal olsun yine de... Şehir çok güzeldi ve insanları çok sıcak. “Bu şehre iyi ki geldim.” diyebilirim... Marina küçük, ama manzaramız harika. Tekne, tepedeki eski şehri direkt görüyor. Böyle manzaralı bir ev büyük para ederdi herhalde. Bu görüntü bir gerçeği düşündürdü; “Teknede seyir halinde bir yaşam, her gün başka manzaraya sahip bir evde uyanmaktır.”... Hava da güzeldi üzerine... Balkonda kahvaltımı da şehre karşı yaptım tabi. Olacak o kadar.Limana vardığımda karşılaştığım marina görevlisini saymazsak, ilk olarak bir aile işletmesi bakkala gittim. Bir ihtimam bir ihtimam. Bir makarna çeşidini, bıraksam iki saat anlatacak. Tabi bu arada İtalyanca konuşuyor ve ben Romencem’le, onun İtalyancası’nı az buçuk ama yeterince anlıyorum ama şiirdeki gibi anlatamıyorum :) Alış-verişi tamamladıktan sonra bir kraker torbası getirdi. Hayır bunu almadım dediysem de, “Hayır bu bizim hediyemiz!” deyince şaşırmadım değil. Ama öpesim geldi hanımı. Yanlış anlamayın, valla bu sıcaklığa nasıl karşılık verilir ki?! :)Daha sonra denizcilik malzemesi satan dükkan görünce dalıyorum. Müze veya başka turistik yerleri ziyaret etmek gibi zevkli benim için... Limanların yakınında hep oluyor. Burda bir tane görünce daldım ama malzeme yok. Hatta makarna bile satıyor diyebilirim. Bir halat almak istedim danışman kaptanımın söylediği metre gibi... Ama o bile yoktu. Ben de makarna aldım. O dükkan sahibi de şeker gibi biriydi... Yani Agropoli’de ne varsa, insanlar bal bal...

Sonra şehri gezdim. Bir kalesi var ve harika da bir manzarası var. İçeri girerken bilet milet parası ödemiyorksunuz. Bir de fotoğraf sergisi vardı. Ordayı da bizim dükkan gibi gezdim. Kale şehrin en yüksek noktasında. İnsanın oradan atlayıp, Hazarfen gibi uçası geliyor. Kalenin de keyfini çıkardım. Merdivenler, taş binalar, limana bakan kilise ve bahçesinden tüm şehir ayaklarınızın altında ve batıya bakıyor. Tabi güneşin batışı da harikaydı oradan.

Kilisenin bahçesinde iki yaşlı adamla karşılaştım. Adamlar gülümseyerek bakıyorlar bana. “Salve!” mizi verdikten sonra, konuşmaya başladık. Sonra yanlarına oturmamı istediler. Konuşma devam etti. Dili siz tahmin edin. Yarı İtalyanca+Romence, yarı İngilizce... Anlaştık ya, önemli olan o... Sonra bana en iyi dileklerini sundular ve iyi seyirler dilediler tatlı yaşlı yakışıklılar...Ve o şehirden de ayrılmak zamanı geldi... Çözdük iskeleden ince halatlarımızı bir kez daha... Bindik fındık kabuğumuza ve bıraktık kendimizi denizin ellerine...

23.10.2015

4 görüntüleme
bottom of page